CİHAD’DAN GERİ KALMA MAZERETLERİ
(Türkiye’de bulunan ilim ehline)
Muhtar Türki
Bu yıl gözlerimizin önünde yaşanan Filistin zulmü bütün dünyada yüksek tepkilerle karşılandı. Müslümanların ümitlerini kıran en büyük sebep ise yüksek duyarlılık mesajlarına rağmen İslam ümmetinin bu zulmü engellemeye dair hiçbir adım atamaması oldu. Allah’dan (c.c) muvaffakiyet dileyerek bu sorunun nedenini hatırlatmaya çalışacağım. Allah’ın (c.c), on beş seneden fazladır cihad sahalarında mücahitler ile yaşamayı nasip ettiği Müslüman kardeşiniz olarak yazımın muhatabı olan ilim ehlinin beni mazur görmesini rica ediyorum. Doğrular Allah’tan (c.c), yanlışlar ise kendimdendir. Rabbimden sözlerimin iyi anlaşılmasını ve hakka tabi olan değerli kalplere etki etmesini niyaz ederim.
Tarih boyunca farklı din ve kültürlere sahip toplulukların karşılaştığı bu tür zulümler bizlere, Müslüman olsun olmasın “hangi kavim cihadı terk ederse zillete düşer” kaidesinin gerekliliğini hatırlatmaktadır. Bu kesin kaideyi hepimiz biliyorken cihad amelinden mahrum kalmamızın -başsız ve dağınık olmak dışında- başka birkaç nedenine değinmek istiyorum.
Konu ile ilgili çok fazla nasihat ve uyanış çalışmaları birçok Ehl-i Sünnet cemaatleri tarafından yapılmaya devam etse de maalesef koca bir İslam alemi, ümera ve uleması ile bu konuda yetersiz kaldı. İslam adına yapılan her çalışma elbette çok değerlidir ve küçümsenemez. Bununla birlikte, son dönemde hocalarımıza sıkça sorulan “Gazze için ne yapmalıyız?” sorusuna verilen cevaplarda “Yöneticilerin hesabı çok çetin! Dua, insani yardım ve boykotu bırakmayın!” çağrılarından ileri gidilmediğini görüyoruz. Bu meselede yapılan hiçbir amel elbette önemsiz değildir, ama, bu cevapların yeterli olmadığını yine en iyi bu hocaların bildiklerinden eminim. Ümmetin erkeklerinin, içinde bulunulan zilletten çıkmak için arayış içinde olduğu bu dönemde, onlara kurtuluş yolunu göstermesi gereken Ehl-i Sünnet hocalarının bu uyanışa etki edecek gerekli adımları atmaması Müslümanların bocalamaya devam etmesine neden olmaktadır ki bu büyük bir vebaldir.
Bu nedenle değerli hocalarımıza hatırlatmak isterim ki:
Allah subhanehu ve teala kitabının hemen her suresinde değişik üsluplarla cihad amelinin önemini ve önündeki engelleri bize anlatmaktadır. Sizler bu zamanda Allah yolunda cihad etme amelinin fıkhi hükmünü iyi biliyorsunuz. Farz-ı kifaye olması durumlarında bile eğer bunu yerine getiren birileri yoksa hükmün yine herkes için farzı ayn olmaya dönüştüğünü hepimizden daha iyi biliyorsunuz. Bunun yanında altını çizerek hatırlatmak isterim ki, cihad ameli Gazze de yapılan zulümler haberlere düştüğü için farz-ı ayn olmadı. İslam’daki cihad hükmünün farz’ı ayn olması Gazze den çok daha eskilere dayanır. Doğru fıkıh, Endülüs’ün düşmesinden itibaren farz-ı ayn olmasıdır. Osmanlı İslam hilafetinin kaldırılmasından sonra farz-ı ayn olmasıdır. Afganistan’ı işgal eden Sovyetler, Bosna ve Herseklilere saldıran Sırplar, Çeçenistan’da Ruslar, yine Afganistan’ı ikinci kez işgal eden ABD ve Haçlılar, Irak ve Suriye’de Nusayriler, Şialar ve Ruslar… Müslümanların bütün bu cephelerinde cihad hükmü, Ehl-i Sünnet’in icması ile her zaman farz-ı ayndı.
Cihad ameli hamasi duygularla değil, İslam akidesinin reddedilemez ve hükmü en açık fıkhi bir ibadeti olarak hayata geçirilmelidir. Yıllarca derslerde hükmü söylemekten çekinilen bu ibadetin bugün önümüzde apaçık eksiklik olarak duruyor olması, geçmişteki boş vermişliğimizi telafi edemeyeceği gibi devam etmesi durumunda yarının kanlı neticelerini de engellemeyecektir. Allah azze ve celle’nin tamamlayıp bizim için seçtiği yüce İslam dini Müslümanlara zafer ya da şehadete giden izzet yollarından başka bir yol bırakmamıştır ve şanlı tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Ayrıca, Müslümanları cihad amelinden alıkoyan sebepler dün ne ise bugün de aynıdır. Dolayısıyla, öncelikli olarak Allah’ın (c.c) dinine karşı sıdk içinde olup olmadığımızı sorgulamamız gerekir. Bu dinin fedakârlık dini olduğunu anlama ve bu anlayışı yaşama konusunda samimi olduğumuzu gözden geçirmemiz gerekir.