cookie

We use cookies to improve your browsing experience. By clicking «Accept all», you agree to the use of cookies.

avatar

📚HUZUR📚

"Hakikat aramakla bulunmaz ancak bulanlar hep arayanlardır." Bu gayeyle yola çıktım. Her okuduğum kitap yolculuğumun bir limanıdır. Seçtiğim her alıntı nefsime bir hitaptır. @ilminyolcusu

Show more
The country is not specifiedThe language is not specifiedThe category is not specified
Advertising posts
216
Subscribers
No data24 hours
No data7 days
No data30 days

Data loading in progress...

Subscriber growth rate

Data loading in progress...

Bir öğrenci, sırf sıra dayağında dışlanmadığı için, öğretmeninin kendisine şiddet uygulamasından kıvanç duyabilir mi? Olayı yaşayan Halis Kuralay anlattı: İlkokul beşinci sınıf öğrencisi iken, bir gün öğretmen derste Türkiye'nin hangi ilinde petrol çıkarıldığını sormuş ve sınıftan hiç kimse doğru cevap verememiş. Öğretmen, ne yazık ki o dönemde kullanılan ve bu yüzden hatırladıkça hâlâ insanın içinin burkulmasına yol açan ''sıra dayağı''nı uygulamış. Sınıfın orta sıralarında oturan Halis, elindeki cetvelle öğrencilere vura vura gelen öğretmenin kendisine yaklaştığını hissediyor ve korkuyormuş. Ama onun korkusu, öğretmenin eline cetvelle vuracak olmasından kaynaklanan bir korku değilmiş. Onun korkusu, "Ya beni atlarsa, ya bana vurmazsa?" düşüncesinden kaynaklanıyormuş. Çünkü o da diğer öğrenciler gibi sınıfın kabahatinden sorumlu tutulmak ve onlarla eşit koşullar altında değerlendirilmek, yani onların eline vurulduğunda, kendisinin de eline vurulmasını istiyormuş. Merakla beklemiş. Acaba sıra dayağında sıra ona gelince öğretmen diğer öğrenciler gibi elindeki cetvelle onun da avucuna vuracak mı? Vurunca çok hoşuna gitmiş. Öğretmen ona acımadığı, onu da diğer öğrencilerle eşit düzeyde sorumlu tuttuğu için, içinde öğretmene teşekkür duygusu oluşmuş. Doğan Hocam, Halis Bey öğretmininden böylesi bir "eşit tutulma'' davranışını neden görmek istemiş olabilir acaba? Halis Kuralay sınıftaki tek kör öğrenciymiş. Ve öğretmenin ona diğer öğrenciler gibi davranmasını istemiş, acınacak bir insan olarak görülmek istememiş. Anladım, Halis Kuralay, ilişkinin bir "öğretmen-kör öğrenci ilişkisi" bağlamında değil, "öğretmen-öğrenci ilişkisi" bağlamında olmasını istemiş. Evet, öyle istediği için cetvelin eline vurulmasından mutlu olmuş. Öğretmen-öğrenci ilişkisi hangi bağlam içinde oluşmuşsa, öğrenci de öğretmenin söylediklerini ve yaptıklarını o bağlam içinde yorumlayacaktır, aynı şey öğretmen için de geçerlidir. Her mesaj alışverişi, ilişki bağlamı içinde anlamını bulur. Doğan Cüceloğlu Öğretmen olmak
Show all...
Bir zamanlar bir köyde büyük bir ağaç varmış. Bu ağacın gövdesinden iki büyük dal çıkarmış. Bir dalında sadece insana hayat ve sağlık veren meyveler yetişirmiş. Diğer dalındaysa zehirli ve ölümcül meyveler... Gel zaman git zaman hangi dalında hangi meyvenin yetiştiğini unuturmuş insanlar. Günün birinde yaşlı bir adam, yana yakıla gelmiş ağacın yanına. Hastalıktan ölmek üzere olan torununu kurtarabilmek için ağacın hayat veren meyvelerine ihtiyacı varmış ama hangi dalda hangisi yetişiyor bilmiyormuş. Bunun üzerine gidip köylüleri çağırmış yanına. "Ben ağacın bir meyvesini alıp yiyeceğim..." demiş. "Eğer ölürsem anlayın ki diğer daldaki meyveler hayat veren meyvelerdir. Bir tanesini alıp torunuma yedirin, onu iyileştirin." Köylüler teklifi kabul etmiş. Herkes beklemeye başlamış. İhtiyar bir meyveyi alıp yemiş. Sonra ne görsünler? İhtiyarın ak saçları simsiyah olmuş. Bükülen beli dikleşmiş, yüzünün çizgileri silinmiş. Gencecik, yakışıklı bir adam olmuş. Hayat veren meyveleri bulmuşlar böylece. Bir tane de torununa alıp götürmüş. Çocuk da hemen iyileşmiş. Köylüler hayat veren meyvelerden toplamaya başlamışlar. Gel zaman git zaman akıllarına bir mevzu takılmış. "Bizim çocuklar yanlışlıkla kötü meyvelerden yerlerse ölürler. En iyisi kötü dalı keselim. Sadece hayat veren meyvelerin yetiştiği dal kalsın." Herkes bu konuda hemfikirmiş. Ağacın kötü meyveli dalı o gün kesilmiş. Fakat ertesi gün hiç beklemedikleri bir manzarayla karşılaşmışlar. Ağacın zehirli meyve veren dalları kesilince, hayat veren meyvelerin yetiştiği dal da kurumuş. Bunun üzerine anlamışlar ki, hayatta her şey zıddıyla var.
Show all...
Oysa aşkın temelinde adanmışlık vardır. Aşk, iyiliğe, güzelliğe, doğruya, hakka, adalete, paylaşmaya, sevgiye adanmak ve bu yolda emek sarf etmeye, sadakatle üretmeye devam etmektir. Bütünün hayrına hizmet etmek insanlığın borcudur adeta. Koca bir ömür kimseye faydası dokunmamış, başkalarına destek olmamış, kimseye hakkı geçmemiş, hiçbir şey için iyilikte bulunmamış ya da iyilik üretmemiş, paylaşmamış, bedeli ne olursa olsun sevgi beslemeye devam etmemiş, yüreğine kuşku bulaşmasına izin vermeden hayat yolunu yürümeye çabalamamış bir ömrü ömürden saymak mümkün müdür? # alıntı
Show all...
"Ey gönül; ille de birini seveceksen dışını değil içini seveceksin. Gördüğünü herkes sever ama sen asıl görmediklerini seveceksin. Sözde değil özde aşk istiyorsan elbet tene değil cana değeceksin." Mevlana
Show all...
Yolun kolay olmadığını elbette fark ettik ancak yola düşüren yolda da yürütür. Bize düşen sadece bir adım. 📖Aşkın Gözyaşları Şems - Kalem Arkası - Sinan Yağmur S.71
Show all...
Ben marazi bir iyimserim, dünyanın sözlerle de değişebileceğine inanıyorum. 📖Bir Az Yağmur Kimseyi İncitmez - Kemal Sayar
Show all...
Eskilerin "yâr" dediğine şimdikiler "manita" diyor. Eskilerin "nâz" dediğine şimdikiler "trip" diyor. Eskilerin "sevdâ" dediğine şimdikiler "ilişki" diyor. Eskiler "bakmaya kıyamazken" şimdikiler "canına kıyar". Farsçada "dil", "gönül" demek ve bozulan sadece "lisan" değil dilimiz oldu... Alıntı
Show all...
Olgunlaşmak; kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demektir. Cemil Meriç @sozagaci
Show all...
Bir namaz ferahlığı içinde sana gelmeme izin ver Rabbim. Yolumu aç! Kalbimi süreyim, gözyaşlarımı süreyim, şehadet parmağımı süreyim, Muhammed'e dualar süreyim uçsuz bucaksız yolunu aç Rabbim. Sevgilinin yürüdüğü yolların tozu sana alnıma değsin. Yoksulluğumla, çaresizliğimle, kimsesizliğimle sana geliyorum ey aşk! Yolumu aç! Gülümsemeler arasına saklanmış gururlardan, gözleri şaşılaştıran şehvetlerden, içimize vesvese fısıldayan fitnelerden, düğümlere üfleyen hasetlerden sana sığınıyorum Allah'ım. Eli boş gidilmez gidilen yere, Ey İlâhi! beri boş gelmedim, suç getirdim. Günah getirdim. Dağlar çekemez o ağır yükü, iki kat sırtımda pek güç getirdim. Elimi tut! Ellerimde derman kalmadı. Tut elimi Rabbim. Beni bana bile bırakma! Ya Rabbi! Bana birçok nimetler verdin, ancak beni şükreden bulmadın. Bana bela verdin, ama beni sabreden bulmadın. Eğer bana azap edersen, ben buna layığım. Eğer affedersen sen buna layıksın. Yâ ilahî! Haşrinde ve neşrinde bana rahmet et. O gün benim yerimi aşk meclisinde oturan dostlarının yanı eyle. Meskenimi sana yakın eyle. Yâ ilahî! Yunus Peygamber gece karanlığında iken, sana "Senden başka ilah yok, sen bütün eksikliklerden münezzehsin." diye dua etmişti de, sen onu kurtarmıştın. Yunus'u gece karanlığında günahından kurtaran Rabbim! Sana günah karanlığında dua ediyorum. Beni kurtar. İnsan, ancak Allahtan uzaklaşırsa mutsuz olur ve yalnız O'nda huzura kavuşur. Allah'ım sana geliyorum. Seni tanımanın dışında hepsi boştur, manasızdır. Nurlu yollarında bana rehber ol. Ey aşk! Acı bana. Rabbim! Dünyada aşkın ile yanan kullarını o karanlık günde Cemalinin nuru ile dirilt ve kabrimizden aşkı muhabbet ile kaldır. Rabbim! Seni seviyorum... Allah'ım ne büyük lütuflarla kuşatıyorsun beni!
Show all...
- Neden benim gibi yapmayı öğrenmiyorsun? + Sen ne yapıyorsun ki? - Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayal kırıklığına da uğramamış oluyorum. ✨Jose Mauro de Vasconcelos/Şeker portakalı #İzleyicimizden
Show all...
Choose a Different Plan

Your current plan allows analytics for only 5 channels. To get more, please choose a different plan.