20240824 6. Söz – Muş
01:32 Can ve malla yapılan maddi ve manevi cihad, ala rağmi’l-a’da hem Tevrât’ta hem İncîl’de hem Kur’ân’da vardır. Demek Tevrât, kılıç dinidir, saray dinidir. İncîl, kılıç dinidir, saray dinidir. Kur’ân, kılıç dinidir, saray dinidir.
Hıristiyan ruhbanlarının dünyadan tecerrüd edip bir köşeye çekilmeleri tahrifat neticesinde ortaya çıkmıştır.
Resûl-i Ekrem (asm), Ellâh yolunda bizzat cihâd etmiş, ruhbâniyyetin, Dîn-i Mübîn-i İslam’da olmadığını, fiilleriyle isbât etmişlerdir. İsevîlerin ruhbaniyeti de cihaddır; ama onlar tahrif neticesinde bu yolu intihab etmişlerdir.
15:39 Şah-ı Nakşibendî Hazretleri’nin “Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hesti, terk-i terk” ifadesinden muradı, dünyayı terk etmek değildir. Tabir-i hakiki, Risâle-i Nûr’un mesleği olan, acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şevk-i mutlak ve şükr-ü mutlaktır. Bizdeki acz, mutlaktır, kayıtsız ve şartsızdır, içinde hiçbir kudret yoktur. Acz, bizimdir; kudret, Ellâh’ındır. Bizdeki fakr, mutlaktır, kayıtsız ve şartsızdır, içinde hiçbir gına yoktur. Fakr, bizimdir; gına, Ellâh’ındır. Cennet’i vermekle bizleri zengin eden, O’dur. Şükr-ü mutlak, her halde şükretmekle mükellef olduğumuzu ifade eder. Şevk-i mutlak, beka ve lika-yı İlahiye iştiyak duymaktır.
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ
Şükr-ü mutlakı ifade eder.
اِيَّاكَ نَعْبُدُ
Fakr-ı mutlakı ifade eder.
اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ
Acz-i mutlakı ifade eder.
اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ
Şevk-i mutlakı ifade eder.
Kimin haddi var ki ayetten çıkarılan bu düsturları bozsun! Kur’an, bu esaslar üzerine temel atmış. Bu tasavvuf değil, hakikattir. Eyne’s-sera mine’s-süreyya? Risale-i Nur, Kur’an’ı işte böyle tefsir eder.
21:54 Kur’ân’da geçen kasas-ı enbiyâ ve sair darb-ı meseller, birer hikâye değildir; küllî kanunların ucudur. Bu itibarla, “Kur’an’daki Hz. Musa kıssasından murad, sadece şahs-ı Musa (as)’dır” diyen kişi kâfir olur. “Kur’an’daki Hz. İsa kıssasından murad, sadece şahs-ı İsa (as)’dır” diyen kişi kâfir olur. “Kur’an’daki Hz. Nuh kıssasından murad, sadece şahs-ı Nuh (as)’dır” diyen kişi kâfir olur. Kur’an, temsil getirmek suretiyle külli düsturların ucunu gösteriyor. Kur’an, misal getirmek suretiyle insanları hakikate kavuşturuyor. Risale-i Nur’un mesleği, temsilat-ı Kur’aniye ile hakikati canlandırmaktır. Risale-i Nur, temsilat vasıtasıyla çok hakikatleri vuzuha kavuşturuyor. Ayetlerde lafzın umumiyetine bakılır, sebebin
hususiyetine bakılmaz.
40:20 Nefsini terbiye için bir lokma, bir hırkayla idare edebilirsin; ama bir hırka, bir lokmayı umumileştiremezsin, evladına, ailene, aşiretine ve sair Müslümanlara teşmil edemezsin. Kendin yeme, halka yedir, Kur'ân yolunda sarf et. Bir lokma, bir hırka senin şahsi olarak nefsini terbiye etmen içindir, ümmet için değildir. Dünya kadar malın olsa da iktisada riayet edecek, şahsın itibariyle bir lokma, bir hırkayla iktifa edeceksin. Senin tasarrufunda bulunan diğer mal, senin değildir. O malı, Kur'ân’ın hâkimiyeti için sarf eyle. İslamiyet’in saray dini olması için uğraş. “Dünyayı terk et, bir köşeye çekil, açlık elemini çek” demiyor. “Dünya kadar mala sahib olsan da iktisada riayet et” diyor.
Yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve dîn tamamen Ellah’ın oluncaya kadar kâfirlerle savaşılması Kur'ân’da emredilmektedir.